FETÖ DAVALARI, ÇAPRAZ SORGU VE YARGININ SORUNLARI Yavuz Donat, Sabah Gazetesi 11.8.2017
FETÖ davaları nedeniyle basında sık sık okuyoruz: “Falanca kişinin çapraz sorgusu yapılıyor.” “Çapraz sorguda Falanca avukatın sorusunda Filanca sanık şöyle cevap verdi." Bu haberleri okuyan halk, tüm yargılamalarda çapraz sorgunun yapıldığını, hâkimler tarafından çapraz sorgunun sıradan davalarda da yapılmasında izin verildiğini düşünebilir. Hemen belirtelim öyle değil. Hem 15 Temmuz darbe girişimi davalarına bakan aynı mahkemelerin, basının ve izleyicilerin olmadığı sıradan davalardaki tutumu dahi tamamen farklı. Yargıdaki sorunları teşhis amacıyla, basının sıradan davalardaki uygulamaları da –uygulama farklılıklarını da- izlemesinde yarar var. Çapraz sorgu, Ceza Muhakemeleri Kanunun “doğrudan soru yöneltme” başlıklı 201. Maddesiyle ceza muhakemesi sistemimize, Hukuk Muhakemeleri Kanununun “soru yöneltme” başlıklı 152. Maddesiyle de hukuk muhakemeleri sistemimize girdi. Bu düzenlemelerin mahiyeti yürürlüğe girer girmez tartışma konusu oldu. Getirilen şey, çapraz sorgu muydu? Yoksa tür kendine özgü bir soru yöneltme hakkı mı? Yapılan düzenleme tam olarak Anglo Sakson hukukundaki anlamıyla çapraz sorgu olmamasına rağmen, akademi ve barolar bunun çapraz sorgu olduğuna inanmak istediler. Alelacele doktora tezleri yazıldı ve kötü bir tercüme faaliyeti başladı. Barolar Amerika’dan davet ettikleri South Texas College of Law emekli dekanı Prof. Tom Read aracılığıyla üyelerine çapraz sorgu eğitimi vermeye başladı. Hukuk camiamızda çapraz sorgunun birden bire peygamberi kabul edilen bu emekli şahsın kitapçığı adeta çapraz sorgunun “kutsal kitabı” haline geldi. Kıta Avrupası hukukuyla ve getirilen düzenlemelerle ilgisi bulunmayan ve bir sentez çabası da içermeyen bu hızlandırılmış eğitimi alabilen az sayıdaki avukat konuya tamamen yabancı olan ve iş yükü altında ezilen mahkemelere hücuma geçtiler. Ve yargımızın muhakeme hukuku alanındaki benimsemedikleri yeni düzenlemeleri "ihmalen yürülükten kaldırma" konusundaki geleneksel karşı koyma yöntemleriyle karşılaştılar. Kitapçık için Türkiye Barolar Birliği linkini tıklayınız: http://tbbyayinlari.barobirlik.org.tr/TBBBooks/510.pdf Bahçeşehir Üniversitesi yine aynı emekli profesör marifetiyle hukukçulara yönelik çapraz sorgu seminerleri düzenlemeye başladı. Bu konuda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ndeki Türk hukukçulardan yararlanmak kimsenin, hiç bir baro ve üniversitenin aklına dahi gelmedi. Zira KKTC sistemi Anglo Sakson geleneğe dayandığı için çapraz sorgu dersi alabileceğimiz ve somut örnekler ve usta avukatlar bulabileceğimiz zengin bir mahkeme uygulamasına sahip. Bu konuda KKTC Lefkoşa Kaza Yargıçlarından Sayın Meltem Dündar'ın "KKTC ve Türk Ceza Yargılamasında Çapraz Sorgulama" başlıklı yüksek lisans tezini yeri gelmişken zikredelim. Bu teze meraklısı şu linkden ulaşabilir: https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp Peki çapraz sorgu veya doğru ifadeyle avukatın doğrudan soru yöneltme yetkisi Türk hukuk uygulamasında gerçekten hayata geçti mi? FETÖ davalarına bakacak olursak geçmiş gözüküyor. Sabah Gazetesi yazarı Yavuz Donat'ın gözlemlerine göre de başarıyla uygulanıyor. Ceza hukuku alanında bunun bazı davalarda uygulanan şey tam olarak “çapraz sorgu” olmasa da kısmen de olsa hayata geçtiğini görüyoruz. Bu dava türlerinden biri FETÖ davalarından kamuoyunun takip ettiği davalar. Diğer bir diğer dava türü, siyasi nitelikte olup basının ilgisini çekebilen davalar. Bu davalarda uygulanan şeyin teknik anlamda çapraz sorgu olmadığını belirtelim. Bu dava türlerinden başka, mahkemeyle çatışmayı göze alan bazı aykırı ya da idealist (?) avukatların çoğu kez baroların avukat hakları merkezinden gözlemci yardımı alarak mahkemeyi çapraz sorgu uygulamaya mecbur bıraktığı davalar çapraz sorgunun kısmen uygulanabildiği örnekler. Bu son türde Mahkeme, o davayı diğerlerinden ayırmakta, müstakil bir gün tayin etmekte ve diğer davalarda hiç olmadığı kadar tolerans göstererek çapraz sorgu uygulamasına izin vermektedir. Ancak bu davalarda da uygulama sadece “izole edilmiş” o davaya mahsus kalmakta, aynı mahkemede görülen diğer davalar yine yasal düzenlemeye aykırı eski “geleneksel alışkanlıklara” göre görülmeye devam edilmektedir. Çapraz sorgu ya da doğrudan soru yöneltme hakkını elde edebilmek için avukatın mahkemeye hakaretten ağır cezada yargılanmayı ve kalemlerde türlü engellemeleri göğüslemeyi, hatta davada haksız yere olumsuz sonuç almayı göze alması gerekmektedir. Zaten çoğu kez avukatlar da, çapraz sorgu için gönüllü ve donanımlı olmadığı için, bu konuda talepte bulunan az sayıdaki avukatlar meslektaşları tarafından "sivri" bulunmakta ve desteklenmemektedir. Kamuoyu veya baro desteği olmadan duruşma salonunda tek başına sadece hukukun uygulanmasını isteyen avukatın karşılaştığı muameleyi kişisel deneyimlerime ve gözlemlerime dayanarak özetleyeyim. Hakim veya başkan, daha ilk sorunuzu sanığa veya tanığa yönelttiğinizde, muhatap soruyu yanıtlamadan soruların “soruları toptan yöneltmenizi” kendisine yöneltmenizi ister. Hâkim, sizin ona aktardığınız sorulardan uygun bulduklarını muhatabına eski usule görekendisi yöneltmek istemektedir. Hakimin bu isteği ceza davalarında CMK 201, hukuk davalarında HMK 152. Maddesine aykırıdır. Hakimin kanuna aykırı bu isteği ile karşılaşan avukat ile hakim arasında iletişim çatışması da başlar. Mahkemeye saygılı bir avukat olarak hâkime "bu isteğini ara kararı olarak geçirmesi halinde soruları ona toptan söyleyebileceğinizi" ifade edersiniz. Ancak hakim, kararlarıyla konuşması gerekirken, bu kararını tutanağa geçirmeyi reddederek –çünkü isteğinin kanuna aykırı olduğunu bilmektedir- sizinle tartışmaya devam eder. Sinirlerinizi sağlam tutabilir ve bu aşamayı aşabilirseniz soru sormaya da başlayabilirsiniz. Ancak bu kez hakim soru setinizin ilk sorusunda – kimseden her hangi bir itiraz olmadığı halde- yine müdahaleye başlar. Sorunuzun amacını peşin öğrenmek ister. Soru, Hâkimin o anda dava ile ilgili “kafasında oluşmuş olan şablona” uygun olmadığı için sorunun sorulmaması için tartışmaya girer. Tartışma yine alevlenir. Bu arada, “sırada onlarca duruşma olduğu, her davaya bu kadar zaman ayıramayacağı” mazeretini sıkça dile getirir. Bu mazeret haklı olmakla beraber, bunun sorumlusu hak arayan avukat veya vatandaş değildir. “Adil Yargılanma hakkının bir görünümü olarak makûl iş yükü olan bir mahkemede yargılanma hakkı” da bir doktora tezi konusu olacak kadar önemlidir. Hâkim, hukuka aykırı isteğini ara kararı verip tutanağa geçmek yerine, sizinle tutanak dışı tartışmayı tercih eder. Soracağınız üç beş soru için fazlasıyla yetecek zamanı, hâkimle tartışarak geçirirsiniz. Bu durum genel olarak hukuk davalarında da ceza davalarında da böyledir. Eğer avukatlık görevinizi yapmakta ısrar eder ve o davadaki ve gelecekteki o mahkemedeki davalarınızda zorlukları göğüslemeye hazırsanız belki bir sonuç elde edebilirsiniz. Bu arada böyle bir duruşmada tutulan tutanağın, duruşmada yaşananlarla hiçbir ilgisinin olmaması, duruşmada gerçekte konuşulanların tutanağa geçmemesi de da ayrı bir yazı konusudur.
|
2156 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |